Haber Olmaya Layık Haberci Gökşin Sipahioğlu

01/03/2009
Haber Olmaya Layık Haberci Gökşin Sipahioğlu

1994’te Fransız Hükümeti tarafından “Art et Letters” nişanına layık görülen ve 2000’de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından, “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile ödüllendirilen bir gazeteci. Erken baskı sisteminin kaşifi, dünyanın en büyük fotoğraf ajansı SİPA’nın kurucusu, haberleri dünya basınında yer bulan, Türkiye’nin ilk foto muhabirlerinden Gökşin Sipahioğlu ile kaldığı otelin lobisinde, keyifli bir sohbet…

sipahioglu.goksin- foto2O.A: Takım kuracak kadar spor severken gazeteciliğe geçiş nasıl oldu?

G.S: Takım değil, kulüp kurdum; Kadıköy Spor Kulübü’nü. Gazeteciliğe İstanbul Ekspres Gazetesi’nde spor muhabirliği yaparak başladım, basketbol oynadığım için. Gazeteci olduktan sonra da spora devam ettim. Yazi İşleri Müdürü iken basketbol oynuyordum. Ama gazetecilik sevgisi ağır bastı tabii.

Sürekli basketbol oynayamazsınız ki zaten. Seyahat etmeye başlayınca, bırakmak zorunda kaldım.

“Erken baskı sistemi, bir reformdu”

O.A: Herkes fark yaratmak ister. Siz ise Kadıköy Spor Kulübü, SİPA fotoğraf ajansı, Erken Baskı Sistemi gibi birçok fark yaratmışsınız. Ayrıca ilk savaş muhabirlerindensiniz. Tüm bunları yapabilmenizin arkasında pratik bir zeka, “hayır”ı kabul etmemek ve güçlü bir direnç mi var?

gs-foto1G.S.: SİPA fotoğraf ajansı bir ilk değildi, başka birçok fotoğraf ajansı vardı ama bizimki en büyüğü idi. Ben ilk röportajımı başka bir ajans için yapmıştım hatta. Fakat Erken Baskı Sistemi, Türk basını içerisinde bir reformdu. Onu da çok fazla kimse bilmez. Benim ilk gazetecilik zamanlarımda gazeteler sabah 05.00’te , 06.00’da dönmeye başlardı.

“Haber aynı haber, bir şey değişmiyor”

Vatan gazetesi döneminde dedim ki “Yahu haber aynı haber. Bir şey değişmiyor. Ankara’da resmi daireler, bakanlıklar 17.00’de 18.00’de kapanıyor. E gazeteyi daha erken döndürelim o zaman” ve biz gazeteyi akşam 18.00’da döndürdük. Böylece Ankara’ya diğer gazetelerden bir gün önce gittik, Anadolu’ya da iki gün önce. Bu da baskı sayımızı iki üç katına çıkarmıştı.

Savaş muhabirliğine gelince, Türkiye’deki ilk büyük savaş muhabiri Feridun Es’ti ve eşiyle birlikte harika bir şekilde gazetecilik yapıyorlardı. Kore savaşı vardı ve ben askerliğimi Kore’de yaptım. İyi bir gazeteci olmak içinse; mesleği sevmek, risk almak, iyi bağlantılarının, kaynaklarının olması ve bir de şans meselesi önemli tabi…

gs-foto2a

O.A: Mesleğinize, aynı yaşta ama bugünün olanakları ile yeniden başlama şansınız olsaydı; kariyerinizle ilgili herhangi bir şeyi değiştirir miydiniz ya da kendiliğinden değişir miydi?

G.S.: Hayır kariyerimle ilgili hiçbir şey değişmezdi, sanmıyorum çünkü ben gazeteciliği seviyordum. Türkiye’de kendi gazetemi bile çıkarmıştım ama Paris’e ilk gittiğim zamanlarda, kokteylerde fotoğraf çekiyordum para kazanmak için. 250 Frank para veriyorlardı kokteyl fotoğrafları çektiğimde. Ama teknik anlamda tabii ki değişirdi. Eskiden çok fazla güçlükle uğraşıyorduk haber yapmak veya fotoğrafı göndermek için. Ya bir yolcu bulmak gerekiyordu ya da kargo ile göndermek. Uçak tuttuğumuz bile oldu. Şu anda istediğin bir çok şeyi daha kolay yapabiliyorsun.

“Ağaca yaslanan kadın, sevgilisinin eşarbını takan asker ve bir dansöz…

O.A: Çektiğiniz fotoğraflar içersinde en sevdiğiniz ve yaptığınız haberler arasında -size göre- en önemli olanı hangisiydi?

G.S: Fotoğraflarımdan, Çin’de çektiğim, ağaca yaslanmış kadın; Vietnam’da çektiğim sevgilisinin eşarbını takmış asker ve çadırda bir dansöz gibi birkaç tanesini özellikle seviyorum. Röportaj olarak da Küba röportajım önemlidir çünkü Amerika’da birçok gazetede manşet oldu ve bir gazetecinin, bütün gazetelere manşet olacak kadar önemli bir haber çıkartması, enderdir.